-
1 içinde
1) in, binnen, innerhalb\içinde iki yavru olan bir yuva ein Nest mit zwei Jungen darinbir hafta \içinde binnen [o innerhalb] einer Wochebirkaç gün \içinde in einigen Tagenbirkaç saat \içinde binnen einiger Stundenevin \içinde im Hausİstanbul \içinde innerhalb von Istanbul2) bu şartlar \içinde unter diesen Bedingungen3) heyecan/sevinç \içinde olmak voller Aufregung/Freude seinyüzü kırışık \içinde sein Gesicht ist voller Falten -
2 hafta
п неде́ляhafta arasında или hafta içinde — в тече́ние неде́ли
◊
hafta sekiz, gün dokuz — а) ча́сто, то и де́ло; б) це́лыми дня́ми◊
o, hafta sekiz gün dokuz bizdedir! — он то и де́ло у нас! -
3 hafta
hafta Woche f;hafta arasında (oder içinde) im Laufe der Woche;hafta başı Wochenanfang m;hafta sekiz, gün dokuz (bizdedir) ständig, dauernd (sitzt er uns auf der Pelle) -
4 hafta
неде́ля (ж)* * *неде́ляhafta arasında / içinde — на неде́ле
hafta başı — нача́ло неде́ли
haftada bir — раз в неде́лю
hafta sonu — коне́ц неде́ли
••- o hafta sekiz gün dokuz bizdedir! -
5 hafta
week. -larca for weeks. -sına a week later. -ya in a week´s time, next week. - arasında/içinde during the week. - başı at the beginning of the week. -da bir once a week, weekly. -sına kalmaz within a week. - sekiz, gün dokuz colloq. too often, all the time, very frequently. - sonu weekend. -
6 hafta arasında (içinde)
during the week -
7 in
in [ın]I präp1) (wo) -de; ( darin) içinde;\in Magdeburg/\in diesem Buch Magdeburg'da/bu kitapta;\in der Hand elde;\in der Schule okulda;\in Mathe ist er schwach matematikte zayıftır;\in einer bestimmten Absicht belli bir niyetle;\in dieser Situation bu durumda2) (zeitlich: während) -de; ( binnen) içinde;\in den Ferien tatilde;\in drei Tagen kommt ihr Mann wieder üç gün sonra kocası dönüyor;\in der nächsten Woche gelecek hafta içinde;\in vierzehn Tagen on dört gün içinde, iki hafta içinde;\in der Nacht geceleyin;im Januar ocakta\in die Schweiz/\ins Ausland fahren İsviçre'ye/yurt dışına gitmek;wir ziehen \in eine andere Stadt biz başka bir şehre taşınıyoruz;sie geht \in den Garten/\ins Kino bahçeye/sinemaya gidiyor;ich gehe jetzt \ins Bett ben şimdi yatmaya gidiyorum;\in ( den) Urlaub fahren izne gitmek;\in Gefahr/\in eine Falle geraten tehlikeye/tuzağa düşmek;\ins Rutschen geraten kaymaya başlamak\in sein moda olmak -
8 semaine
n fpériode hafta [haf'ta] -
9 Woche
Woche f <Woche; Wochen> hafta;Woche um Woche her hafta, haftalar geçtikçe;fam unter der Woche hafta içinde -
10 Woche
Woche <-n> ['vɔxə] fhafta;zweimal in der \Woche haftada iki kere;unter der \Woche hafta arasında;in drei \Wochen üç hafta içinde -
11 трёхнедельный
üç haftalık* * *üç haftalık, üç hafta sürenв трёхнеде́льный срок — üç hafta içinde
-
12 in
in1 präp räumlich wo? (D) -in içinde, -in içerisinde, -de; wohin? (A) -in içine;warst du schon mal in …? sen hiç … gittin mi?; zeitlich (D) -de; Art und Weise (D) ile, -de;im Mai mayısta; mayıs ayında;in dieser Woche bu hafta (içinde);in diesem Alter (Augenblick) bu yaşta (anda);in Behandlung sein tedavi altında olmak/bulunmak;gut in Chemie kimyası iyi;in Eile aceleyle -
13 включительно
в соч.от дире́ктора до рабо́чего включи́тельно — müdürden başlayarak işçiye varıncaya kadar
всю неделю по суббо́ту включи́тельно — cumartesi günü de dahil tüm hafta içinde
-
14 двухнедельный
1) (о сроке, возрасте) iki haftalıkв двухнеде́льный срок — iki hafta içinde
2) ( об издании) iki haftada bir çıkan, on beş günlük -
15 недельный
-
16 последующий
в после́дующие го́ды — bundan / daha sonraki yıllarda
в после́дующие три неде́ли — bunu izleyen üç hafta içinde
э́то и после́дующие соглаше́ния — bu ve bundan sonraki anlaşmalar
после́дующие разде́лы статьи́ — yazının ileriki bölümleri
-
17 принимать
несов.; сов. - приня́ть1) врз kabul etmek; almakпринима́ть пода́рки — hediye kabul etmek
принима́ть зака́зы — sipariş kabul etmek
принима́ть посети́телей — ziyaretçi kabul etmek
кто принима́л делега́цию? — heyeti kim kabul etti?
в тече́ние неде́ли столи́ца принима́ла делега́ции из разли́чных стран — bir hafta içinde başkent çeşitli ülke heyetlerini konuk etti
врач принима́ет де́сять челове́к в день — doktor günde on kişi muayene eder
в э́том го́роде нас при́няли о́чень хорошо́ — bu şehirde çok iyi ağırlandık / çok iyi kabul gördük
его́ при́няли в шко́лу — okula kabul edildi
в э́ти учи́лища бу́дет дополни́тельно при́нято де́сять ты́сяч челове́к — bu okullarda on bin yeni kayıt yapılacak
принима́ть на рабо́ту — işe almak
приня́ть предложе́ние — öneriyi kabul etmek
в при́нятой конститу́ции... — kabul olunan anayasada...
принима́ть поздравле́ния — tebrikleri kabul etmek
сто́роны при́няли нижесле́дующее — taraflar aşağıdaki hususları kabul etmişlerdir
приня́ть вы́двинутые усло́вия — ileri sürülen koşulları kabul etmek
приня́ть лати́нский алфави́т — Latin alfabesini kabul etmek
приня́ть христиа́нство — Hıristiyanlığı kabul etmek
принима́ть лека́рства — ilaç almak
принима́ть ва́нну — banyo yapmak / almak
2) teslim almak; devralmakпринима́ть товар(ы) — mal teslim almak
принима́ть дежу́рство — nöbet teslim almak
приня́ть заво́д / руково́дство заво́дом — fabrikanın yönetimini devralmak
3) karşılamak; almakкак он при́нял э́то изве́стие? — bu haberi nasıl karşıladı?
я при́нял ва́ши слова́ за шу́тку — sözünüzü şakaya aldım
принима́ть что-л. на свой счёт — üstüne almak / yormak
4) в сочетании с сущ. almakпринима́ть ме́ры — önlemler almak
принима́ть уча́стие в чём-л. — bir şeye katılmak, iştirak etmek
профессора́, принима́вшие экза́мен — sınavı yapan profesörler
5) (вид, форму и т. п.) almakде́ло при́няло ину́ю окра́ску — işin rengi değişti
собы́тие при́няло междунаро́дный разма́х — olay evrensel boyutlara ulaştı
экономи́ческая борьба́ приняла́ полити́ческий хара́ктер — iktisadi mücadele siyasi nitelik aldı / niteliğe büründü
6) (счесть по ошибке за другого, другое) sanmak; benzetmekон при́нял меня́ за друго́го — beni başkası sandı, beni başkasına benzetti
он при́нял Вас за иностра́нца — Sizi yabancı sandı
его́, ви́димо, при́няли за пья́ного — onu sarhoş sanmışlar
7) безл. usuldendir, adettirу нас так при́нято — bizde usul / adet böyle
••приня́ть ого́нь на себя́ — ateşi kendi üstüne çekmek
-
18 ухудшаться
kötüleşmek; bozulmak* * *несов.; сов. - уху́дшитьсяkötüleşmek; bozulmakпого́да ухудша́ется — hava bozuyor
за неде́лю пого́да уху́дшилась — hafta içinde havalar kötüleşti
состоя́ние больно́го ухудша́ется — hastanın durumu kötüye gitmektedir
-
19 шестинедельный
шестинеде́льный младе́нец / ребёнок — altı haftalık bebek
в шестинеде́льный срок — altı hafta içinde
-
20 en geç
spätestens, allerspätestens\en geç iki hafta içinde spätestens in zwei Wochen; s. a. en erken
- 1
- 2
См. также в других словарях:
apar topar — zf. Telaş ve acele ile, yaka paça Bütün o hazırlıklara, dökülen paralara, verilen zamana, zahmetlere rağmen, oyun apar topar iki hafta içinde kaldırılıveriyor. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
sapasağlam — sf. Çok sağlam, her yanı sağlam Kendi yaşında sırım gibi sapasağlam bir yerli kadın olan karısı bir hafta içinde tifodan ölüp gidivermişti. R. N. Güntekin Ferit dayı bu savaştan da sapasağlam, üstelik miralay olarak dönmüştü. A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
şans — is., Fr. chance Rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi veya kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü güç, kut, baht, talih, felek Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti. R. H. Karay Birleşik Sözler şans oyunu çifte… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yolsuzluk — is., ğu 1) Yolsuz olma durumu Köy yolsuzluktan kurtuldu. 2) mec. Bir görevi, bir yetkiyi kötüye kullanma Bir hafta içinde adamlarının on beşten fazla hırsızlığını, yolsuzluğunu tuttu. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
cızlamı çekmek (veya cızlam etmek) — 1) kaçmak, savuşup gitmek 2) argo ölmek Adam bir hafta içinde cızlamı çekerse, hiç günahım yokken adım kötüye çıkar. T. Yücel … Çağatay Osmanlı Sözlük
yoluna koymak — istenilen biçime getirmek, düzene koymak Arkadaşının mektebe alınması işini o hafta içinde yoluna koymuş. A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
iç — is. 1) Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. Ç. Altan 2) Oyuk şeylerin boşluğu 3) Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta Tahtanın içi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dış — is. 1) Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı Hafta sonunda şehrin dışına çıkıyoruz. Şehrin artık dışındayız. Bostanlar, bağlar, sürülmüş tarlalar. A. Haşim 2) Bir konunun kapsamına girmeyen şey 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sayılı — 1. sf. 1) Herhangi bir sayısı olan On sayılı kâğıt. 2) Sayısı belli olan, sayılmış olan Tabaklar sayılıdır. 2. sf. Az görülen, önemli, mahdut Bu hafta ... huzur ve sükûn içinde sayılı yaz mehtaplarından birini daha yaşadık. R. H. Karay Birleşik… … Çağatay Osmanlı Sözlük